CEMAZİYELEVVELDEN CEMAZİYELAHİR’E
(Kâl den hâle)
03.12.2024 yani 1 Cemazi-el Ahir(1446) …Saat 00.00. Bir dakika önce cemaziyelevvel belliyken… Saatleri deviriyorum, sağ tarafa…
Bellidir elbet. Hiç belli olmaz mı, çoraklaşmış bir yürek. Öyle ya gönül taşımak başka bir şeydi… Verimsiz, taşlı bir toprak nerede olursa olsun tanınır elbet…
Ne nadaslar temizler onu ne de bereket yağmurları…
…Vur taştan taşa; yıka kırk tasla,
Sayıkla sabahtan akşama,
Cemaziyelevvelin belli
Neydin ne oldun, iki satır okudun diye mürekkebi yalamış mı oldun?
Düne kadar cahildin, ettiğin kelamı bilmezdin…
Boş yere uğraşma cemaziyelevvelin belli…
Kendin söyler, kendin dinlersin
Bırak bu işleri Çeribaşı!
Durduğun kapı eşiği olmasa ne iş edersin…
Akşam yatmak, sabah kalkmak bilmezsin.
Dört duvar arasında çentik çizersin.
Ömrün son demlerine yetiştin,
Bırak bu işleri Çeribaşı!
cemaziyelevvelin belli…
Ölümün yaşayışın aynası, derler bilmez misin?
Ettiğin mizana mı uyar zannedersin…
İster kör ister âmâ desinler,
cemaziyelevvel belli…
Cemaziyelevvel den Cemaziyelahir’e geçtik. Çok şükür.
Muzdarip değilim; bilakis. Aldık, şükürler olsun… Ya verileni alamamış olsaydık…
Cemaziyelevvel den Cemaziyelahir’e geçtik.
Kâl den hâle geçmek gibi bir şey sanki bu durum…
Anlamı derin… Taşla dolu toprağın etrafını çevirip, taşlarını birer birer ayıklamayı niyet etmek gibi…
Çorak topraklara yağmur bereketinin gelmesi gibi ama bunca derinliğe rağmen Kâl dili, “hâl” i anlamaya yeter mi ki?
Boşa dememişler; cemaziyülevvelin belli diye ve boşa yazmamıştım yukarıda ki satırları iki sene önce…
Rabbim, cemaziyel ahirimizi çorak olmaktan koruyup, bereketli kılsın…
Bu nereden çıktı; diyeceksiniz!
Kalemin kıymetinden, büyüklerin ettiği hikmetli sözlerden galiba…
Bazen öylesine söz söyledim der geçersiniz, bazen size söylenen bir sözü kulak ardı eder not alma gereği duymazsınız… Lakin işin rengi değişir ve bambaşka fenerler yakar insanın ruhunda. Bu yüzden demezler mi ne anlattığın değil karşıdakinin ne anladığı önemlidir diye…
Gecenin bir yarısında yüreğimde yanan fenerin ışığında alıyorum kalemi elime… Devrilen saatlerin arasından çıkarıyorum; masanın üzerinde, saman sarısı kâğıdın üzerine not aldığım kâğıdı…
“Kendi kadrini bilmeyen,
Elin kadrini ne bilir?”
Cemaziyelevvel de yani Kasım ayının son demlerinde söylenmişti, bu söz… Nefes almaya bile vakti bile olmayan kişi tarafından…
Kapalı perdeler arkasında uyanık kalmanın hele ki bu saatlerde sessizliğin sesiyle haşir neşir olmanın en güzide tarafıydı; kâğıdıma yansıyan kalemin gölgesi…
Leyla misali, Mecnun misali kelimelerin arasında arıyorum kendimde bulduklarımı… Çorak bir tarladan tek tek taş toplamaya başlamıştım… Yorucu lakin huzur verici, belli…
İki Ay’ı karşılaştırıyorum gecenin bir vaktinde “Kendi kadrini bilmeyen, Elin kadrini ne bilir?” sözü üzerine. Defalarca okuyorum aynı sözü…
Cemaziyülevvelim ile Cemaziyel ahiri mi? Evvelim belli de ahirimi kurtarmak için dua ediyorum…
Cümleyi tam diyelim de sözün tamamını aşikâr edelim;
“Karga konsa gülistana,
Gülün kadrin ne bilir?
Kendi kadrini bilmeyen,
Elin kadrini ne bilir?” (Pir Sultan Abdal)
Sizden birilerine not; nefes almayı unutmayın!
Ismahan ÇERİBAŞI
İsmihan ÇERİBAŞI
YORUMLAR