Büyük Türk Dünyası Turan Keneşi Derneği olarak Kamu Oyuna ve Dünyaya açık beyanımız
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması (30 Ekim 1918 – 1 Kasım 1922), I. Dünya Savaşı’nı takiben Kasım 1918’de İstanbul’un Britanya yani İngiltere, Fransa ve İtalya askerleri tarafından işgal edilmiştir.
Lozan konferansındanda anlaşılacagı üzere Türk Milletinin yurdunda gözü olan devletler olarak konferansa katılan ülkelerin
İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı, Japonya hükümetlerinin varlıgı ile sabit olmuştur.. Boğazlar ile ilgili çalışmalara, Karadeniz kıyı devletleri olarak, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’ın da katılması esası kabul edilmiş böylece bu deevletler Osmanlının mülkünü paylaşmak üzere akbaba misali ortadadır.
Fakat bu gün bu necip milletin torunları olarak dedemizi öldüren misali kan davalı oldugumuz bu devletleri kendimize sanki dost bir devletmiş gibi görüp onlara benzemek gibi bir hastalıga kıran kırmış bir yapıyla yaşarken,ülkemizdeki tüm sorunların sebebleri olarak bunları görmek yerine başka sebebler üzerinden hareket etmekteyiz.
Ülkemizin askeri bugün Irak’ta Süriye’de ne işi var diyenlere cevabımız ,İngilizin 1918 lerde Bağdat’ta Şamda ne işi olduysa o günden bu yana bizimde orada o işimiz var. Dost İngiliz ve ABD Muttefiklerimizin (!) bu bölgede bu gün uyguladıgı siyaset geçmişin yarım kalan meselelerini tam manası ile bitirmek oldugunu anlamayanlara diyoruz ki Atatürk’ün kurduğu devletimizin Misaki Milli sınırları nereleridir bunu açıklamada fayda görmekteyiz.Misaki Milli sınırları demek bugünkü sınırlar degil Atamızın bahsettiği sınırlardır işte o sınırlar
Misak-ı Millî sınırlarımız nerelerdir?
Misâk-ı Millî belgesine dayanılarak hazırlanan Misâk-ı Millî Haritası’nda İskenderiye-Port Said hizasına kadar olan bugünkü Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak toprakları kapsama alanına alınmıştır. Ayrıca Adalar, Kıbrıs ve Batum da Türkiye’nin sınırları içinde gösterilmektedir.
Misâk-ı Millî Haritası
Kanaat Kütüphanesi tarafından Hilal Matbaası’nda bastırılan bu harita 68×100 cm ebatlarındadır. Ölçeği 1: 2.250.000’dir. Ayrıca harita üzerinde demiryolları, ticaret limanları, yapımı devam eden yollar ve yol projeleri ile haberleşme noktalarını gösteren hatlar ve işaretler bulunmaktadır.
Misâk-ı Millî belgesine dayanılarak hazırlanan Misâk-ı Millî Haritası’nda İskenderiye-Port Said hizasına kadar olan bugünkü Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak toprakları kapsama alanına alınmıştır. Ayrıca Adalar, Kıbrıs ve Batum da Türkiye’nin sınırları içinde gösterilmektedir. Ancak meydana gelen siyasî gelişmeler bu hedeflere tam olarak ulaşılmasını engellemiştir. Batum, 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması ile Gürcistan’a bırakılmıştır. San
Remo Konferansı, Lübnan ve Suriye’yi Fransa manda yönetimine vermiştir (Nisan 1920). Fransa daha sonra Büyük Lübnan Devleti’nin kurulduğunu ilân etmiştir (Eylül 1921). Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetiyle Fransa arasında 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara İtilâfnâmesi’yle yeni bir sınır çizilerek Suriye ve Lübnan’ın Fransa’ya bırakıldığı kabul edilmiştir. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Osmanlı Devleti tasfiye edilirken Misâk-ı Millî sınırları içinde gösterilen Irak, Filistin, Kıbrıs, Ege Adaları ve Batı Trakya da Türk Devleti sınırları dışında bırakılmıştı. Bu antlaşmadan sonra 23 Haziran 1939’da özel statü ile Fransız yönetimine verilen Hatay Türkiye sınırlarına katılan tek bölge olmuştur.
Meclis-i Mebusan’da kabul edilen ve meclis tutanaklarında kayıtlı bulunan Misâk-ı Millî metninde Mütareke çizgisinin “içinde ve dışında” kalan toprakların bölünmez bir bütün olduğu yazıldığı halde konuyla ilgili eserlerin çoğu “dışında” kelimesine yer vermemekte ve bugünkü sınırların Misâk-ı Millî sınırları olduğu şeklinde yanlış bir kanaatin oluşmasına sebep olmaktadır.
Aslında Misâk-ı Millî’de hedef geniş tutulmuş, fakat şartlar gereği bir kısmı gerçekleştirilememiştir.
Mustafa Kemal Paşa’ya ait beyanatlardan da anlaşılmaktadır ki sınırların çizilmesinde esas olan kriter askerî düşünceler değil tarihî, sosyolojik ve kültürel hususlardır. Millî sınırlar içinde yaşayan Türkler hâricindeki Müslüman unsurlar da müşterek geçmiş ve değerlerin birbirine kenetlediği kardeş milletler olarak görülmekte ve bu unsurların millî sınırların ayrılmaz birer parçası olduğu anlaşılmaktadır.
Bu anlamda Osmanlı Mebusân Meclisi’nde 28 Ocak 1920’de son şekli verilen ve 17 Şubat 1920’de dünya kamuoyuna ilan edilen Misak-ı Milli, bu eşsiz mücadelenin meşruiyet temelini şekillendirmesi yönüyle bir dönüm noktasını oluşturmuştur.
Misak-ı Milli’de alınan kararlara göre
Misâk-ı Millî ile her şeyden önce millî ve bölünmez bir Türk vatanının sınırları çizilmiş, Millî Mücadele’nin ana ruhu oluşturulmuş, Türk dış politikasının hedefleri belirlenmiş, devletin bağımsızlığı, milletin geleceği ve devamlı bir barışın sağlanması için yapılabilecek ilkeler tespit edilmiştir.
Misak’ın milli sınırlarını kim çizdi? Sorusuna cevap ATATÜRK’tür.
Misak-ı Milli, gerek Osmanlı Devleti’nin o dönemki kurumları gerekse Ankara’da Erzurum ve Sivas kongrelerinden sonra başlayan Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığındaki Heyet-i Temsiliye’nin faaliyetleriyle bütünleşerek ortak bir aklın ürünü olarak ortaya çıktı.
Bu manada KERKÜK 82 ,MUSUL 83 PLAKA OLARAK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN VİLAYETİDİR.
Son nefer son nefese kadar!